Parkinson beyinde “substansiya nigra” denilen bir alanda yer alan ve “dopamin” denilen bir madde üreten nöronların kaybedilmesi sonucunda ortaya çıkan bir hastalıktır.
Biz onu medyadan ve popüler kültürden "mutlulukhormonu" olarak biliyoruz.
Dopamin, vücudumuzda doğal olarak bulunan bir kimyasal maddedir. Bir diğer adı ise “motivasyon molekülü”dür. Dopamin, motivasyonumuz açısından olmazsa olmaz bir hormondur. Beynimizdeki sinir hücreleri arasında iletişimini sağlayabilmesi için sinyaller ileten bir nevi kimyasal haberci görevi üstlenir. Hafıza, hareket, ruh hali, dikkat, zevk, memnuniyet ve daha birçok işlevde önemli rol oynar. Örneğin, bir şeyi başardığınız için kendinizi iyi hissediyorsanız, aslında bunun nedeni beyninizde dopamin salgılanmasındaki artıştır.
Dopamin miktarındaki değişiklikler bizleri fazlasıyla etkiler. Yani fazlası dert, yokluğu ise büyük sorun diyebiliriz. Doğru miktarda dopamine sahip olmak hem vücudumuz hem de beynimiz için önemlidir. Düşük dopamin seviyesi, bizleri daha az motive ve heyecanlı hale getirebilir. Aynı zamanda umutsuzluğa, değersiz hissetmeye, stresle başa çıkamamaya, dikkat dağınıklığına, odaklanma problemlerine ve kaygı bozukluğuna yol açabilir. Dahada ilerisi Parkinson, depresyon, şizofreni ve psikoz gibi bazı akıl hastalıklarını da beraberinde getirir. Normalinden fazla dopamine sahip olmak isedaha rekabetçi, agresif ve zayıf dürtü kontrolüne sahip olmakla bağlantılıdır. Aşırı yemek yeme dürtüsü, bağımlılık ve kumar gibi durumlara da yol açabilir.
Dopamin miktarındaki azalma ile ortaya çıkan Parkinson hastalığı, adını 1817 yılında ‘titremeli felç’ makalesini (An Essayon the Shaking Palsy) yazarak Parkinson’u ilk kez tanımlayan İngiliz hekim James Parkinson’dan almıştır. Bu hastalık en sık karşılaştığımız hali ile yaşın ilerlemesiyle birlikte beyindeki “dopamin” salgılayan hücrelerin azalması veya hasara uğramasıyla ortaya çıkabildiği gibi; geçirilmiş kafa travması, cıva, kurşun gibi ağır metaller ile uzun süreli temas halinde kalınmış olması, bazı ilaçların uzun süre kullanılması gibi nedenlere de bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Herhangi bir nedene bağlı olmadan oluşan Parkinson’a, Primer (idiopatik) Parkinson, bir nedene bağlı ise Sekonder (edinsel) Parkinson denir. Parkinson hastalığının büyük bir çoğunluğu idiopatik, yani sebebi belli olmayan tiptir.
Hastalığın görülme sıklığı ve bulguları, yaşa bağlı olarak göreceli ilerler. 60’lı yaşlarda, 50’li yaşlara oranla on kat daha sık görülür, 70’te de kendi içinde daha sık. Yani aslında; eğer 120 yaşına kadar yaşasaydık, muhtemelen hepimizde o yaşlarda bir miktar Parkinson bulguları görülecektir.
Parkinson hastalığının tanısı klinik bulgularla konulur. Dopamin miktarı azaldıkça Parkinson’un belirtileri hızla gün yüzüne çıkmaya başlar. Vücudun bir tarafında daha ön planda olmak üzere istirahat halinde ellerde “para sayar” tarzda titreme, hareketlerde yavaşlama, kolların vücut salınımına iştirak etmemesi ve vücuda yapışık olarak yürünmesi; bakışlarda donuklaşma ve yüz mimiklerinde azalma ile birlikte “maske yüz” diye ifade edilebilen yüz hali, küçük adımlarla ve öne eğilerek yürüme gibi belirtileri bulunur. Bu belirtiler hastalığın başlangıç safhasında olunabileceğini düşündürmeli ve hastalar bir nöroloji uzmanına başvurmalıdırlar.
Parkinson hastalığında başlangıç tedavisi ilaç tedavisidir ve kişilere dopamin düzeylerini artırmak için ilaçlar verilir. Parkinson hastalarının önemli bir kısmı medikal tedaviye iyi cevap verirler. Parkinson’da hastaların yüzde 80-85’i başlangıçta tedaviye iyi cevap vermişler ise ilaç tedavisiyle uzun süre hayatını sorunsuz sürdürebilirler. Bu hastalarda tedavide daha fazla doz ve daha sık ilaca rağmen hasta açılıp rahatlayamazsa, ilaç tedavisinin sağladığı iyilik saatleri giderek azalıp, hastalar günün önemli bir kısmını tutuk olarak geçirirlerse veya ilaçların yerinde duramama, çırpınma ve dans eder gibi istem dışı hareketlere yol açan yan etkileri ortaya çıkarsa, bir başka deyişle artık ilaç tedavisi bir yerde tıkanırsa, işte o zaman ameliyat seçeneği düşünülür ve hastalara beyin pili takılması ameliyatı uygulanabilir.
Sıkça karşımıza gelen bir soru ise, “Parkinson’u önlemek ya da Parkinson’dan korunmak mümkün mü?” oluyor. Parkinson hastalığından korunmak ya da olmamızı engellemek için herhangi bir yöntem mevcut değil. Ancak diyet, yaşam tarzı veya egzersiz programı ile hastalık bulgularını daha aza indirgeyebilir ve yaşam kalitemizi artırabiliriz. Unutmayın, hayat bisiklete binmek gibidir; pedal çevirmeye devam etmemiz gerekir.